Bowser's Fury'nin tanıtım resimlerinden biri |
Ülkemizde genel olarak Mario oyunlarına karşı bir ön yargı
var ve sebebini az çok anlayabiliyorum. Oyun konsolları Türkiye’ye atari 2600
ile ciddi bir giriş yaptıktan sonra her yerde çakma konsollar türemeye başlamış
ve insanlar aradaki farkları bilmediklerinden bu daha ucuz çakma konsolları alıp
onlarda Mario oynamışlar. Bu yüzden de Mario, herkesin çocukluğuna ait bir anı gibi
görülüyor. Bu olay sadece bir döneme ait değilmiş. Aralarında 20 yaştan fazla
olan insanlar şu an oturup çocukken Atari’de Mario oynadıklarının muhabbetini
yapabilir ve yanlış olmaz çünkü çok uzun bir süre boyunca bizdeki oyun sektörü
bu çakma konsolların hakimiyetindeymiş. Ancak bu cümle aslında yanlış, çünkü
Atari’de Mario yok.
Bizde Atari diye geçen ve 999999 oyunlu kasetleri oynatan
aletler aslında Atari değil Nintendo Entertainment System yani NES’in
klonlarıydı. Mario hiçbir zaman Atari’ye ait olmadı, bir Nintendo oyunuydu.
İnsanlar Mario’yu Atarinin oyunu olarak gördükleri için sonradan batan ve yıllardır
yeni bir iş yapmayan Atari gibi onun da geçmişte kalmış bir oyun olduğunu
sanıyorlar ama değil. Mario çocukluğunuzda kalan anınız olmaktan çok daha ötede
artık. Çünkü Atari’nin aksine Nintendo hiçbir zaman batmadı ve en büyük serisi
de hala Mario. Hatta son Mario oyunu (Her ne kadar tam bir oyun olmasa da) Bu
ayın 12’sinde çıktı ve benim bu yazıda esas bahsetmek istediğim şey de bu oyun
zaten. Ama bu oyun tek başına bir oyundan çok DLC gibi bir şey. Zaten tek
başına da satılmıyor, Nintendo Switch için Super Mario 3D World’ün yanında
geliyor. Garip olan şu ki bu DLC, oynanış olarak Super Mario 3D World’den çok
Super Mario Odyssey gibi hissettiriyor.
Yani şunu demeye çalışıyorum ki bu oyundan size bahsedebilmek
için öncelikle kısaca hem 3D World’den hem de Odyssey’den bahsetmem gerekiyor.
Bunları elimden geldiğince kısa keseceğim ama yine de normalden daha uzun bir yazı
olacağını tahmin ediyorum. Sizden ricam, bu yazıyı ön yargılarınızı kırarak
sonuna kadar okumanız. Buna değecektir.
3D World ile başlayalım. Super Mario 3D World adından da anlayabileceğiniz gibi üç boyutlu bir Mario oyunu. Bölüm bölüm ilerlediğiniz, her bölümün kısıtlı bir 3D alanda geçtiği ve temel olarak bölümün sonuna ulaşmanızın beklendiği oyunlar. Her bölümde toplamanız şart olmayan üç tane yıldız var ve bu yıldızları toplamanız ileride daha fazla bölüm açmanıza yarıyor. Çoğu bölümü sadece başından sonuna kadar koşarak oynarasanız muhtemelen iki dakika içinde sonuna gelirsiniz ama bunu tavsiye etmem çünkü oyunun size sunduğu şeylerin küçük bir kısmını deneyim etmiş olursunuz. Oyunu oynarken de direkt sonuna gitmek istemeyeceksiniz zaten. Oyun sizi keşfetmeye ittiği için ister istemez bitirdiğiniz bölümlere geri girip kalan yıldızları ararken buluyorsunuz kendinizi.
3D World oyunundan dev Marioya dönüştüğümüz bir sahne |
Bu oyunun kendine has mekaniği kedi olmak, bulduğunuz çanları alarak kedi kostümü olan bir Mario’ya dönüşebilir ve duvarlara tırmanıp, pençelerinizle düşmanlara saldırabilir ya da havada vurma tuşuna basılı tutarak ileriye doğru bir saldırıda da bulunabilirsiniz. Sadece kedi gücü değil eski oyunlarda bulunan güçler de var. En klasiğinden bahsedersem çiçek alıp ateş etme gücüne sahip olabilirsiniz. Bunun gibi bir sürü güç ve bir sürü eğlenceli bölüm tasarımı sayesinde Super Mario 3D World, özellikle platformer türünü sevenler için günlerinizi başında geçirebileceğiniz harika bir oyun.
Kedi gücünün duvara tırmanma özelliği sayesinde normalde erişemeyeceğiniz yerlere ulaşabiliyorsunuz |
Şimdi Odyssey’e geçelim. Super Mario Odyssey, Bowser’s Fury tam bir oyun sayılmadığı için son çıkan üç boyutlu Mario oyunu. Bu oyunda 3D World’ün aksine bölümler değil dünyalar var. Her bir dünya içinde gezip keşif yapabileceğiniz bir alan. Açık dünya oyunları kadar geniş olmasını tabii bekleyemeyiz ama çok küçük alanlar da değiller. Çoğu dünya birden fazla aşamadan oluşuyor ve kalan kısımlarını açmak için öncelikle oraya bela olan bir düşman ile boss savaşı yapmanız gerekiyor. Mesela Tostarena bir çöl şehri ama ilk gittiğinizde oraya saldıran düşman yüzünden buz tutmuş oluyor ve bazı yerlerine erişilemiyor. Daha sonradan düşman yenilince buzlar da eriyip o kısımlara erişmenizi sağlıyor. Oyunu bitirdikten sonra çoğu bölüme bunun gibi fazladan kısımlar tekrar ekleniyor ve bu yüzden sürekli aynı yerlerde gezdiğiniz hissiyatı kırılıyor.
Bahsettiğim buzlar ve Tostarena |
Oyunun ana yardımcısı olan Cappy, bir şapka ve siz Cappy’i fırlatarak fırlattığınız şeyin kontrolünü ele geçirebiliyorsunuz. Bu kontrol edilebilir şeylerin kendine has avantaj ve dezavantajları var. Mesela goombalar buzda kaymıyorlar ama doğru düzgün zıplayamıyorlar da, cheep cheep’ler balık oldukları için suda nefes alabiliyor ama karaya çıkınca yok oluyorlar. Bunu basit bir mekanik olarak düşünmeyin oyunda onlarca kontrol edilebilir şey var.
Mario Odyssey'de kontrol edebildiğimiz bir T-Rex |
Odyssey’de 3D World’de olmayan hareketler de var. Mesela
havadayken Ground Pound hareketini başlatır ve Y’ye basarsanız Mario ileri
atılıyor. Ya da koşarken analoğu ters yöne çekip zıplama tuşuna basarsanız Mario
normaldekinden farklı bir şekilde zıplayıp daha çok yükseliyor.
Odyssey’de geminizi güçlendirmek ve sonraki dünyalara
ulaşmak için ay toplamanız gerekiyor. Belli bir sayıda ay toplayınca bir
sonraki dünyaya erişebilir oluyoruz ve oyunu bitirmek için 124 tane ay yeterli
oluyor. Ama Odyssey’in içeriğinin neredeyse yarısı oyunu bitirdikten sonra
açılıyor ve 124 ay toplayıp bitirerek oyunun çok küçük bir kısmını görmüş
oluyorsunuz. Oyunda toplam 880 tane ay var ve Mario’yu bir çocuk oyunundan
ayıran kısım da burası işte. Herhangi bir çocuk aşırı zorlanmadan 124 ay
toplayıp oyunu bitirebilir ve eğlenebilir. Ama siz daha fazla ay için
uğraştıkça daha zorlu bölümler ile karşılacaksınız. 250 ay toplayınca bir zor
bölüm ve 500 ay toplayınca bir tane daha zor bölüm gelecek. Bunlar gerçekten
zor bölümler. Son açılan bölümü bitirmek benim yaklaşık 4 saatimi almıştı
mesela. Mario’ya çocuk oyunu demeden önce bu bölümleri oynayıp aslında her
tarafta adı geçen zor oyunlardan daha zor olabildiğini de görün bence.
Odyssey’in tek amacı eğlence. Aslında bütün Mariolarda ana
amaç bu. Size kontrol etmesi zevkli ve rahat olan bir karakter verdikten sonra
bunu yapabildikleri kadar farklı bölüm tasarımları, mekanikler ve güçler ile
birleştirip sürekli deneyiminizi taze tutmayı amaçlayan. Oynadığınızın sadece
ilk saatlerinde bile onlarca yaratıcı fikir görebileceğiniz bir oyun. Hatta
size şöyle diyeyim. Odyssey’in sadece bir krallığında gördüğünüz eğlenceli
fikir sayısı piyasadaki çoğu oyunun tamamından daha fazladır. Bu sadece Odyssey
için de geçerli değil. Mario oyunlarının olayı bu ve yeni çıkan Bowser’s Fury
de bir istisna değil.
Bowser’s Fury Super Mario 3D World çıktıktan yıllar sonra
gelen bir ve Odyssey tarzında yapılmış bir DLC. Bowser’s Fury’de bölümler
yerine bir dünya var. Bu dünya Odyssey dünyalarından çok daha büyük. Yine küçük
bir alandan başlayıp açılarak ilerliyor ve tamamen açıldığında da dev gibi bir
dünya oluşturuyor. Oyunun olayı şu, neredeyse her Mario oyununda ana düşmanımız
olan Bowser bir şekilde devleşmiş ve iyice kötü bir hale gelmiş. Onun oğlu Bowser Jr. da babasını kurtarmak için Mario’dan yardım istiyor. Mario, Bowser’ı
normal haline getirmek için bu dünyada deniz fenerlerini çalıştırmak zorunda
ama deniz fenerlerinin güç toplaması için shine denilen parçalara ihtiyacı var.
Bu shine’lar Odyssey’deki aylar gibiler ve fenerlerin yanmasını sağlıyorlar.
Bowser'ın dev halini gösteren, oyun içinde çektiğim bir fotoğraf |
Bowser bölüm içinde rastgele zamanlarda uyanıyor ve ondan
kaçmak ya da bir shine toplayıp suratına ışık tutmak zorundasınız. Yeterince shine
topladıysanız en yakındaki büyük çana gidip dev bir aslan Mario’ya dönüşebilir
ve Bowser ile Godzilla filmlerindeki gibi kavga edebilirsiniz. Siz Bowser’ı
dövdükçe ya da daha fazla deniz feneri çalıştırdıkça Bowser geri kaçıyor ve
oyun dünyasını kapatan siyah ziftimsi şeyler de yok olup dünyanın daha büyük
bir bölümüne erişmenizi sağlıyor. Dünyanın çok büyük olması başta ulaşım sorunu
çektirebilir gibi gelmişti ama oyun alanı denizde geçiyor ve neredeyse her
kıyıda sizi ulaştırmak için bekleyen dinozor Plessie var. Çok hızlı bir şekilde
bir yerden bir yere gitmenizi sağlıyor. Hatta ona özel yarışlar ve shine’lar
bile var. Sadec Plessie de değil, sizi fırlatan borular, yaylar gibi şeyler de
oyun alanında hızlıca yer değiştirebilmenize katkıda bulunuyor.
Bowser boss savaşından kaydettiğim bir klipten oluşturduğum gif |
Bowser’s Fury, Odyssey’de olan ama 3D World’de olmayan
birkaç harekete de sahip. Sanırım Cappy kullanmamızı gerektiren hareketler ve
üçlü zıplama dışında Odyssey’de olan her şeyi yapabiliyoruz. 3D World’ün kedi
güçlendirmesi ile birleşince bazı güzel hareketlere de olanak sağlıyor. Ayrıca
bu hareketler sadece Bowser’s Fury ile sınırlı değil. 3D World’ün switch versiyonuna
da eklenmişler ve bence tam oturmuş.
Zaten alışık olduğum hareketleri yapamasam üzülürdüm.
Oyunda her şey kedi temasında; Ağaçların kulakları var. Gombalar,
koopalar gibi düşmanların kulakları var. Yerdeki çimen bile çimenden çok kedi
tüyü gibi görünüyor. Bazı kısımlarda direkt kediler ile karşılaşıyorsunuz ve bu
kediler Bowser uyandığında sizi düşman gibi görmeye başlıyorlar.
Kedi kulaklı çalılar, kedi kulaklı ağaçlar, kedi patisi şeklinde çiçekler, kedi kulaklı Bullet Bill ve kedi tüyü gibi görünen çimenler |
Bowser’s Fury kısa bir oyun. Oyundaki 100 Shine’ın tamamını
almaya çalışsanız bile oyun 10 saatten kısa sürede bitirilebiliyor. Bu yüzden
beni biraz hayal kırıklığına uğrattı çünkü ben iki oturuşta biten bir oyun
değil en azıdan 20 saat oynayacağım bir şey olmasını beklemiştim. Kısa olması
dışında bir de suya dalınamaması biraz üzücü oldu çünkü Odyssey’deki Seaside Kingdom
gibi suyun hem üstünde hem de altında keşif yapmayı beklemiştim. Bunlar dışında
da bir sorunu olduğunu söyleyemem. Kendi dünyası içinde farklı bölümlere
ayrılmış ve bize oldukça çeşitlilik sunmaya çalışan, hatta sunduğu bölümleri de
farklı şekillerde oynattırıp içeriğini genişleten bir oyun ve daha önce Battletoads için de söylediğim gibi sırf çeşitliliği yüzünden bile oynanmaya
değer. Ve tekrarlıyorum ki bu söylediğim sadece Bowser’s Fury için değil
neredeyse her Mario oyunu için (Özellikle 3D olanlar için) geçerli. Ön yargılı
olmayın ve gidip bir 3D Mario oyunu oynayın. Belki de uzun zamandır oyunlarda
eksik olan bazı şeylerle tekrar karşılaşır ve neden oyun oynamayı sevdiğinizi tekrar
hatırlarsınız. Belki de çoğu büyük oyunun birbirine benzediği bu dönemde farklı
şeyler denemekten korkmayan bir oyunun ne kadar özel hissettirdiğini görürsünüz.
Ya da belki sadece eğlenirsiniz. Zaten oyun oynamanın amacı da bu değil midir?
Bu yazımı videogamedunkey’in 3D World incelemesinde söylediği bir söz ile bitirmek istiyorum, “Bir noktadan sonra kendinize nasıl diye soruyorsunuz. Nasıl bu oyunun ilk iki saati çoğu yüksek bütçeli oyunun 60 saatinden daha fazla içeriği size gösterebilir? Çünkü siz artık saçma sapan bir oyun oynamıyorsunuz, Mario oynuyorsunuz.”
0 Yorumlar